26 Ocak 2012 Perşembe

Daniel Craig - Sarışın Bond



Yıl 2005,
Film: Casino Royale
Konu: Daniel Craig
Ne dedim: Sarışın James Bond mu olur?
Sonuç: Sarışın James Bond'lu 4. film yolda...


Daniel Craig, insanı çoğu zaman ters köşeye yatırıyor. "İnsan" burada benim tabii ki. Sarışın olduğundan mıdır, gözleri korkutucu derecede elektrik mavisi olduğundan mıdır bilemiyorum, pek bir ön yargılı yaklaştım kendisine. İki seçenek var: benim gibiler ya da ben daha baştan biliyordum diyenler. Öyle ya da böyle, yine de gelin hazır Ejderha Dövmeli Kız (The Girl With The Dragon Tattoo) hala sinemalardayken Daniel'in kariyerine ve geçmişine daha yakından bakalım.

İngiltere doğumlu Daniel, dağılmış bir ailenin çocuğu. Henüz 6 yaşındayken sanat öğretmeni annesinin desteğiyle, yaşadığı bölgenin tiyatrosunu ziyaret etmeye başlar. Çok küçük yaşlarında okul piyeslerinde Oliver, Romeo&Juliet, Sindirella gibi klasiklerde rol alır. 16 yaşında Ulusal Gençlik Tiyatrosuna kabul edilmesiyle, okuduğu liseden ayrılır. Bu toplulukta ilk rolünü William Shakespeare'in Troilus ve Cressida 'sinda Agamennon olarak gerçekleştirir. Birkaç denemeden sonra, en nihayetinde Guildhall Müzik ve Drama Okuluna kabul edilir. Okul arkadaşları arasında Ewan McGregor, Damian Lewis ve Joseph Fiennes gibi ünlü oyuncular da vardır. Açıkçası kaslı görüntüsünün düşündürdüğünün aksine mektepli ve tiyatro kökenlidir kendisi.

Daniel Craig'i sadece James Bond ve Lara Croft gibi macera filmlerinden tanıyanlar, filmografisinde çarpıcı filmlerin olduğunu bilmeliler. Filmlerinde bazılarını birkaç kez olmak üzere eş cinseli, katili, ruh hastasını hatta bir şairi dahi canlandırmıştır. Daniel'in filmografisinden benim seçtiğim birkaç film, sizler için.


Aşk Şeytandır (Love Is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon, 1998) : Ressam Francis Bacon'un eşcinsel ve mazoşişt ilişki yaşadığı hırsızı canlandırdığı film. Oyuncunun performansı tartışılmaz derece iyi. Fakat canlandırdığı karakterin bunalımlı, uyuşmuş yapısı ile sürekli boğuştuğu hastalıklı rüyaları filmin izlenirliğini ciddi derece de zor kılıyor.


Bazı Sesler (Some Voices, 2000) : Daniel bir şizofreni hastasını canlandırdığı filmde aynı zamanda bir sevgili ve bir kardeş olarak da var olmaya çalışıyor. Aşkla başlayan duygularının da etkisiyle ilaçlarını bırakan Ray'in kendi ve başkalarının hayatına etkisini izliyoruz. Hikaye son derece de başarılı anlatılmış.


Anne (The Mother, 2003) : Bir kadının, oğlu yaşındaki kızının sevgilisine karşı hissettiği saplantılı ilgiyi anlatan film, Daniel Craig'i oyunculuk adına sınavdan geçiriyor. Bu umursamaz karakterin ahlaki açıdan yadsınabilir bir ilişki içerisindeki hal ve tavrını oldukça iyi sergilediğini söyleyebilirim. Film pamuk büyükanne imajını da elinin tersiyle itip, tutkunun yaşı olmadığını gösteriyor.


Sylvia (2003) : Şair Sylvia Plath'ın hayatının anlatıldığı film. Daniel Craig ise şairin iki çocuğunun babası, kendisi de şair ve çocuk edebiyatçısi olan Ted Hughes'i canlandırıyor. Filmin bakış açısının biraz hışmına uğramış da olsa, aslında kendisi performansıyla göz dolduruyor. Başrolü Gwyneth Paltrow ile paylaştığı film, favori Daniel Craig filmlerinden.


Dayanılmaz Aşk (Enduring Love, 2004) : Yazar Ian McEvan'nin aynı adlı romanından uyarlanan film, iki yabancının tanık oldukları ölümcül bir olay sonucunda yaşadıklarını anlatıyor. Craig, canlandırdığı karakteri saplantı haline getiren bir adamın hayatı kabusa çevirdiği filmde, yine oldukça iyi bir performans sergilemiş. İzlenesi.


Gerçeğin Peşinde (Infamous, 2006) : Yazar Truman Capote' nin yeni kitabını yazarken ilham almak amaçlı yaklaştığı bir katili canlandırıyor. Bu ilişki ise zamanla farklı bir boyut alıyor. Gerçek hayatta ise filmin konusunu aldığı kitap Soğuk Kanlılıkla (In Cold Blood) Capote'nin en bilindik kitaplarından birisi haline geliyor. Artık eşcinsel ilişkiler içerinde görmeye bir nebze daha alıştığımız Daniel Craig'in oyunculuğu yine sıradışı.


Hayal Evi (Dream House, 2011) : Yakın zamanda tesadüfen görüp izlemeye karar verdiğim film. Konusu yeni bir ev, bir aile, tuhaf komşular, tuhaf olaylar çerçevesinden bakıldığında, yine mi ya dedirtiyor. Sonrasında filmin aslında başka bir uçtan ele alındığının farkına varıyorsunuz. Daniel'e Rachel Weisz ve Naomi Watts eşlik ediyor.

Peki bu filmleri izlemenizi tavsiye eder miyim? Her filmin herkese göre olmadığı bir gerçek. Sizi neyin şaşırtacağına, heyecanlandıracağına dair sezgilerinize güvenin derim. Ben sadece en ilginçleri arasından birkaç filmi sundum, hoş geleni seçip izlemesi de sizden.

Yazımı bitirmeden birkaç az bilineni de paylaşmalıyım diye düşündüm:

  • Malesef kendisi olduğundan (ki 44 aslında) yaşlı gösteriyor, en azından yüzü.
  • Hayal Evi filminden sonra yakınlaştığı Rachel Weisz'la 2 aylık flört ardından, Eylül ayında evlendiler. Düşünülenin aksine, tanışıklıkları filmden çok önceye, üniversite yıllarına dayanıyor.
  • Nicole Kidman ve Kate Moss'la yakın arkadaşlar.
  • 1.78'lik boyuyla, sıkı durun, şimdiye kadar James Bond'u canlandırmış en kısa aktör kendisi.
  • Yarın dünyanın sonuymuş gibi yaşamayı felsefesi haline getirdiğini belirtiyor.

Daniel Craig'i James Bond gibi macera filmlerinde, serin sulardan kaslı vücudunu savura savura çıkarken görmekten hoşlanmadığımdan değil ama onun oyunculuğunu çok daha iyi sergileyebilecek fimlerde olmasını istediğimden hiç macera filmlerine değinmedim. Eğer o tarz filimleri tercih edenlerden iseniz, burdan filmografisinin tümüne göz atabilirsiniz. Hatta eğer yeterince sabırlı bir sinema izleyicisi iseniz belki Daniel'i, Steven Speilberg imzalı Münih (Munich, 2005) filminde bir Mossad ajanı olarak dahi izleyebilirsiniz.

Yine beklerim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder